Sigorta sektöründe dijital dönüşüm artık sadece bir "gündem" değil; sürdürülebilirlik, operasyonel verimlilik ve müşteri memnuniyeti için temel bir gereklilik.
Sigorta sektöründe dijital dönüşüm artık sadece bir "gündem" değil; sürdürülebilirlik, operasyonel verimlilik ve müşteri memnuniyeti için temel bir gereklilik. Ancak bu dönüşüm yalnızca teknolojik altyapının yenilenmesinden ibaret değil. Asıl mesele, kurum kültüründen ekip alışkanlıklarına kadar uzanan çok katmanlı bir dönüşüm sürecini yönetebilmek. Tam olarak bu nedenle, Agito olarak bu süreci, sadece bir yazılım güncellemesi değil, kapsamlı bir zihniyet değişimi olarak ele aldık.
Dijital dönüşüm sürecine ilk başladığımızda herkesin aklında benzer sorular vardı: “Bu kadar büyük bir değişim ne kadar sürecek?”, “Mevcut sistemler bu yapıya nasıl entegre olacak?”, “Ekipler bu yeni yapıyı nasıl benimseyecek?” Bu soruların her biri, ilerleyen süreçte somut adımlara dönüşen önemli yol ayrımlarıydı.
Dijital dönüşüm sürecine başladığımızda sektörde sıkça karşılaştığımız sorular şunlardı:
Bu sorular, ilerleyen aşamalarda stratejik yol haritamıza yön veren önemli karar noktaları oldu.
Dijital dönüşüm sürecimizi, yalnızca bir hedef değil, yaşayan bir yapı gibi ele aldık. Bu yapının beş temel ayağı var:
1. Mikroservis mimarisi:
Modüler, esnek ve bağımsız çalışabilen yapılar kurarak daha çevik hale geldik. Örneğin; sadece teklif sisteminde yapılacak bir güncellemenin, tüm altyapıyı etkilemeden devreye alınabilmesi bugün mikroservis mimarisi sayesinde mümkün.
2. Bulut tabanlı sistemler:
Bu sayede farklı operasyonel yükleri hızlıca karşılayabilen, ölçeklenebilir ve güvenilir sistemler oluşturduk. Yüksek trafik dönemlerinde sistemin performans kaybı yaşamaması gibi kritik konular bu mimariyle çözüldü.
3. Servis tabanlı mimari ve API yaklaşımı:
Sadece kurum içi ekiplerle değil, dış ekosistemle de güçlü bağlar kurmak önemliydi. Geliştirdiğimiz API'lar sayesinde dış sistemlerle entegrasyonları sadeleştirdik. Örneğin, bir iş ortağının CRM altyapısının bizim platformla senkron çalışması artık günler değil, saatler içinde mümkün.
4. Agile ve DevOps süreçleri:
Büyük dönüşüm projeleri, küçük ve yönetilebilir parçalara ayrıldığında hem daha hızlı sonuç alınabiliyor hem de ekiplerin motivasyonu yüksek kalıyor. Bugün bir sprint içinde test edilen yeni bir özelliğin, ertesi hafta sahada müşteriyle buluştuğunu görmek bizim için en büyük kazanç.
5. UI/UX odaklı tasarım:
Kullanıcının beklentisini merkeze alan, geri bildirimlerle şekillenen arayüzler geliştiriyoruz. Gördük ki teknoloji ne kadar güçlü olursa olsun, kullanıcı deneyimi zayıfsa benimsenme oranı düşüyor. Bu yüzden ürünlerimizi sürekli test ediyor, gerektiğinde tasarımı baştan ele alıyoruz.
Dönüşümün en zorlu kısmı hiçbir zaman teknoloji olmadı. Asıl zorlayıcı olan, alışkanlıkları değiştirmekti. Üst yönetimden operasyon ekiplerine kadar herkesin sürece dahil olduğu bir yapı kurduk. Eğitimlerle, açık iletişimle ve bilgi paylaşımıyla bu değişimi herkesin sahiplenmesini sağladık. Bu sayede insanlar sürecin bir parçası olduklarını hissetti. Yeni yapıya “dışarıdan gelen bir sistem” değil, “kendi katkılarıyla gelişen bir yapı” olarak yaklaştılar.
Bir diğer zorluk, eski ve yeni sistemlerin bir arada çalışmasını sağlamaktı. “Mevcut uygulamayı tamamen kapatmadan yeni sistem nasıl devreye alınır?” sorusu, sıkça karşılaştığımız bir problemdi. Burada mikroservis yaklaşımı büyük avantaj sağladı. Yeni ürünleri eski yapılarla birlikte çalışabilir kıldık, böylece geçişler kademeli ve risksiz oldu.
Büyük dönüşüm projeleri, doğal olarak yüksek zaman ve kaynak gerektirir. Ancak bu gerçeği, motivasyon kaybına dönüşmeden yönetebilmek için, kazanımları küçük parçalara bölerek ilerlemeyi tercih ettik. Her adımda küçük ama görünür başarılar elde etmek, ekipler için büyük bir itici güç oldu.
Ürünleri geliştirirken en çok dikkat ettiğimiz şeylerden biri, pazarın değişen ihtiyaçlarına göre hızlı reaksiyon gösterebilmekti. Bu nedenle içimizde bir ürün yönetimi disiplini oluşturduk. Ekipler, kullanıcı geri bildirimlerini proaktif şekilde topluyor, sahayı gözlemliyor ve ürün stratejisini sürekli güncelliyor.
Bu kadar büyük bir dönüşümde doğru iş ortaklarıyla çalışmak fark yaratıyor. Teknoloji ve dönüşüm yönetimi konusunda uzman bir danışmanlık ekibiyle birlikte ilerledik. Onların teknik bilgi birikimi ve süreç tasarımı konusundaki deneyimi, hem yönümüzü netleştirdi hem de kaynaklarımızı daha verimli kullanmamızı sağladı.
Dijital dönüşüm bizim için sadece yazılım geliştirme değil, aynı zamanda düşünme biçimini değiştirme süreciydi. Ve bu süreç bitmiş değil. Değişim devam ediyor; çünkü ihtiyaçlar değişiyor, kullanıcılar değişiyor, teknoloji gelişiyor.
Ama temel hedefimiz hiç değişmedi: Daha esnek, daha hızlı ve daha insana dokunan çözümler üretmek.